Kayıtlar

KIRÇIL

  Koltuğunun altında kırçıl renkli soğuk bir mermer parçası ile eve döndü. Mezarlıklarda kimlik görevi gören cinse mensup bu taş; başına konmasa da eline çok yakışmıştı. İnsanlar şanslarını kendi gözlerine görünür kılmak için çeşitli varlıkların sembolleşmesine ihtitiyaç duyarlar. At nalı,fincanda süzülen telve,dört yapraklı yonca... Bu varlıklar talihin göstergesi kabuledilse de bu metaforsal hareket oluşum sürecinde sırtına yüklendiği nesnenin fikri alınmaz. Örneğin hayvan yemi olarak kullanılan yoncanın dört yapraklı olma sebebi dna sisteminde yaşanan mutasyodur. Bu yüzden nadir bulunur. İnsanoğlu ise mutasyona maruz kalmıiş bu nesnenin sanki derdi azmış gibi bir de şans getirmesi beklerler. İnsanlar hep beklerler. Beklemek ortaçağ sessizliğinden kalma bir avuntu eylemidir. Sokaktan aşağı sürdürdüğü inişi hayatının geneline yayılmış dokunaklı bir eylemdi. Kahramanımız hayatının en trajikomik günlerini iniş ağırlıklı psikolojik sıkkınlıklarla kurgulamıştı. Ülke standarlarına göre uzu

HİKAYE YAZAMAYAN HİKAYECİ'NİN HİKAYESİ

Resim
''Korku zihinlerimizin tanımadığı duygu ve durumlar karşısında geliştirdiği bir savunma refleksidir. Bilmediğimiz şeyler karanlığın temsili olarak zihnimizdeki çarkları bir anlığına duraksatır. Çarkların duraksaması ile kitlenen sistem alarm verir; karanlık ve kapanış...'' Not defterini  başını kaldırdı. Boynunu iki eli ile kavrayıp sıktı. Göz kapaklarına saplanan sancı güneşin keskinleşmesi ile daha da artıyordu. Hikaye yazma orucunu bozup aklına gelenleri karalamaya karar vermişti. O hikaye yazmak istiyordu ama bakalım hikaye onu istiyor muydu? Uzun zamandır ilgilenmediği sevgilisini fark ettiği an gibi baktı kağıda; tekrar yazmaya korkuyordu sanki. ''Nerelerdeydin?'' dese ne cevap vereceğini bilmiyordu. Hikaye yazmak için yaşamak gerekirdi önce. En kurmaca olay bile bir noktada gerçekliğe bağlı olmalıydı. Gerçekliğe bağlı olmayan olayı yabancılaştırmak imkansız olacaktı. İnsan bilmediği şeyi bildiği şeyler sayesinde adlandırırdı. Ya da ta

KAN''BUR

Resim
Sokağın köşesini dönerken taze ateşlenmiş silahını namludaki barut dumanı ile birlikte beline hapsetti. Ara sokaklardan çıkıp insanların arasına karışmasına yakın apartman boşluğuna yöneldi. Başındaki siyah maske ve şapkayı çöpe attı; çift taraflı montunun tersini çevirdi. Silahının dışarıdan belli olan kabzasını düzeltip sokağa çıktı. Alnındaki soğuk terleri montunun koluna silip nefesini düzenlemeye çalıştı. Artık ok yaydan çıkmıştı; pişman olmak yerine sakin kalmak zorundaydı. Bu gece belkide şafağa en uzak olandı. Korna seslerinin kulakları üzerinde kurduğu baskı ile uyandı. Üsküdar sahilde harika manzarası; karışık bir zihni vardı. Barut kokusu parmaklarına olduğu kadar aklına da sinmişti. Uzandığı banktan doğrulup denize baktı. Kendisine ardı ardına sorular sıralayabilecek iken vazgeçti. Sigarasına uzandı. Şairin dediği gibi;''Karanfil kokuyor cigaram'' mısrasını tekrarladı. Keyfi fazla sürmedi. Yanından geçen bir bisikletlinin önüne attığı kağıtla şiirsel düş

DÜŞ'İNCE

DÜŞ'ÜNCELERDEN AŞAĞIYA SARKMAK TEHLİKELİ VE YASAKTIR İki çay doldurdum. Biri  bana biri de tam karşıma. Ben çayımı içtim; karşımın çayı soğudu,döktüm.  ''Bir çay daha ?'' dedim. Kendime doldurdum, karşımın bardağının üstüne kaşığı kapattım... Sokağın başından sonuna, kısa aralıklı üç yüz adım atmıştı.Kaldırıma döşenmiş parke taşlarının bölünme çizgilerine basmamaya dikkat ediyordu. Oynak bir kaldırım taşına denk gelen ayağı, taşın altında biriken yağmur suyunu harekete geçirdi. Islanan ayağını umursamadan, hızlanan adımlarla caddeyi geçti. Önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola olmak üzere üç defa sahile baktı. Yosun kokusu burnunu tırmalamıştı. Baş parmağında çıkan şeytan tırnağı, elini her cebine sokuşunda kendini hatırlatıyordu. Kaldırımdaki çöplerin içinde sarhoş duran şişeye bir tekme savurdu. Şişe yuvarlandı, ters döndü; secdeye kapandı. Tekrar vurma şansı varken vazgeçti, şişenin bir günahı yoktu. Depozitosuzdu bir kere; eziyet etmesi etik olmazdı. Rahat

SUSMAK ŞAHSİYETLİ RUHLARIN İBADETİDİR

''Okumak yolunda olduğunuz bu hikaye, alışılmışın dışında bir kurgulamayla çevrilidir. Üç farklı zaman kalıbı ve anlatıcı bulunan kurmacası ve başı sonu belli olmayan yapısı ile bu metni okurken,Semra Kaynana'nın dilimize soktuğu ''Daldan Dala'' ikilemesinin tam duruma uygun bir sıfat olduğunu düşünmeniz kuvvetle muhtemeldir. Lütfen okurluğunuzun ayarları ile oynamadan, şizofreninin omuz attığı dağınıklık içindeki hikayemizle başa çıkmaya çalışınız. Kolay gelsin.'' Gecenin en soğuk durağında gelmemesi için dualar ettiği treni bekliyordu. Her hikayenin başlangıcı bir yolculuktur, kabul. Ama her başlangıç doğuşu gereği bir bitişe mahkumdur.  ''Başlamak; bitirmenin kendisinden iki dakika sonra doğan kardeşidir...'' İncecik bir deste parmağı titreyen ellerinin arasında tuttuğunda, dünya yılların yorgunluğunu geride bırakmaya başlamıştı. Bir sevinç yükleniyordu kültürel kodlarına medeniyetin. Dilinden dökemediği tüm sırları, elleriyle

ŞABAN SAĞLIK'LARCA OKUMAK

-''Ben burada ineyim'' dedi annem. Teyzene uğrarım. Sen de üzme kendini. Unutma evladım ''her nasip vaktine esirdir.'' -''Tamam Valide Sultan, sen merak etme. Aramak huydur bizde. Bulmaya harcadığımız vakit ömrümüzün zekâtı olsun.'' On gün kadar önce cızırtılı bir kapı zili ile bölündü uykum. Nadirâttan gördüğüm rüyalardan birinin ortasına denk gelen bu sabah kalkışması sinirlendirdi beni. Hırs ile karışık hızlı adımlarla kapı eşiğine yöneldim. Sinirle açılan kapının önünde herhangi bir fâil bulamadım. Soğuk hava uyku sersemi suratıma vururken kapatmak üzere olduğum kapının aralığından beyez bir zarf ilişti gözüme. Alıp çeri geçtiğimde ahâlisi bulunmayan evimde tek başınalığın sessizliği ile koltuğa oturdum. Zarf usûlü haberleşmenin son kullanma tarihinin geçtiği bu devirde kim yapardı bu nostaljiyi ? Sordum. Bir kalem ve kağıt sıyrıldı zarfın dudakları arasından,  sanki birisi bana söyleyeceklerini yazmaya üşenmiş ,  hammaddeleri temi

MEVZU NEYDİ

Ay ışığı masasının üstüne düştü. Kullanım kılavuzu olmayan bu alemde,kağıda döktüğü her kelime bir kahramanın neşesine mâl olabilirdi. Ağırdı kalem tutmanın sorumluluğu, zordu. Hayatlara yön çizmek, bir yerden bir yere savurmak en anlamlı  düşleri. Kendi kurduğu dünyada kaderiyecilik oynamak, zordu. ''Fazla mı abartıyorsun?'' dedi akıl. ''Sen sen ol hafife alma''  dedi kalp. Bu bir anlatı oyunuydu. Son mektubun satırlarını bir kez daha okuma ihtiyacı hissetti. ''Bayım'' nidâsı ile başlayan bu talepkâr metine bir kez daha gözlerini dikti. Kahramanından gelen mektuplar onu amansız bir yazma isteğine sürüklüyor, eline anlatının sihirli değneğini tutuşturuyordu. Yazmak, yaratıcının seçilmiş kullarına bahşettiği bir hazineydi onun gözünde. En güzel hikayeleri kader başlığı ile kullarının alnına kazıyan Allah'ın, kendindeki sonsuz ilimden bazı yaratılmışların hamuruna bir damla lûtfetmesiydi. Şahsının bu zümrenin imrenicisi olarak kain